Özellikle dram alanında dünyanın yükselen yıldızı İran sineması. Hayatının içerisinde yer alan ancak yaşandığı anda çok da umursamadığınız bir çok detayı beyazperdede önünüze seriyor ve ‘Gerçekten de böyle oluyor’ cümlesini size defalarca kurdurtuyor. Yaşantınızda yer etmiş objeleri bir kadrajın içerisine ustalıkla yerleştiriyor ve ‘değer’ kelimesinin belleklerinizdeki karşılığını genişletiyor…Ciltler dolusu kitaplardan alacağınız bir mesaj, etkileyici bir sahnede vücut bulabiliyor.
Sadelik ve yalınlığın hakim olduğu ülke sinemasında, İtalya’da başlayan gerçeklik akımından etkilenildiğini söylesek yanılmış sayılmayız. Mesajın duru bir şekilde aktarılıp, böylesine derin bir etki bırakmasını sağlamak gerçekten kolay bir şey değil. İşte İran sinemasının bu duruluğunun en güzel örneklerinden olan, tam manasıyla da keşfedilmediğini düşündüğüm bir filmden söz etmek istiyorum. Farsça adı ‘Tala ve Mes’…Türkçesi ise ‘Altın ve Bakır’…
Homyoun Assadian’ın ilk filmi Altın ve Bakır. Oyuncu kadrosunda, Negar Javaherian, Sahar Dolatshahi, Mehran Rajabi, Behrouz Shaibi ve Javad Ezati gibi isimler var. Film, Seyid Rıza’nın ilim ve irfan öğrenmek için ailesiyle gittiği şehirdeki yaşam mücadelesini konu alıyor. Eşi Zehra Sadat hastalanınca bütün yükü omuzlamak zorunda kalan Rıza, bir yandan derslerini aksatmamaya çalışır, bir yandan da halı dokumacılığı yaparak evin giderlerini karşılamak için uğraşır. Bu iş göz sağlığını da olumsuz bir şekilde etkiler. Çocukların bakımı için de gecesini gündüzüne katan Rıza, zorlu bir hayatın üstesinden gelmek için tek kişilik bir seferberlik ilan etmiştir. Gözleriyle ilgili problemi de yakınındaki kimseyle paylaşmaz ve ders alamaz, veremez bir hale gelir.
İşte, hayatta üzerine düşülmeyen detaylar, filmde öyle güzel bir şekilde sergileniyor ki, küçük şeylerden mutlu olmanın bütün sırlarını sizlerin önüne seriveriyor. Adeta bir hayat dersi niteliğinde olan finalde ise herkes kendi üzerine düşen payı alıyor.
Anekdotlarıyla izleyiciye duygu seli yaşatan film, sorumluluklarımızı da hatırlatıyor bize. Hayatın inişlerini anlatıyor…İşte o inişlerde takınılması gereken tavrı hafızalara mıh gibi kazıyor. Bir gönle dokunmanın verdiği mutluluğu ustalıkla anlatıyor. Altını çizeceğiniz kitap dolusu satırlar vaat ediyor…
O satırlardan birinin altını ben çizeyim… “İnsanların arayıp durduğu bu kimya aşktır, gerisi çer-çöptür... Eğer okuduklarınız bizimkiyle aynıysa, yırtıp atın kitaplarınızı. Çünkü, aşk ilmi hiçbir kitapta yazmaz…”
Filmde bu satırlardan çok var. Buyurun onları da siz çizin